|
Gravür ustası Fethi Karakaş'ı yitirdik - Gültekin ELİBAL Çizerken öldü. Boyarken öldü. Yaratılarını gözden geçirmekteyken, bir yenisini katabilmeyi düşünürken öldü bir İstanbul akşamında… İnce, ufak ve ölçülü yapınla, aşırı duyarlığı simgeleyen gözlerinden ellerine, boyalardan, çizgilerden uzanan yer yer çok küçük boyutlu köprüler* kurardın. Bazıları Sana, bir grafik ressamı niteliğiyle kendini tanıttı, dedi. Başarılı olduğunu belirlerken, yaşam geçimini sağlama kaygına bağladılar (hazır resim) gravür tekniğini benimsemeni. Oysa ki, boyalı resimlerin de vardı. Bunu yapmak, bir bakana baskıyla uğraşmaktan kolay değil miydi acaba? Başkaları, kazıresimde olduğu gibi yağlıboya tekniğinde de gerçekçi, yurdunun ve insanlarının özelliklerini işledi, gerçekleştirdi, dediler. Sessizdin, Öylesine sessizdin ki, çalışmaların görülmese bir yerlerde ve bazı bazı da sergilerde dostça, güleç dolaşmasan. İstanbul'da değil denilebilirdi. Bir ansiklopedi çalışmasına dayanak olacak bilgiler istediğimde şunları söyledin: "... Şansıma ait lüzumlu bilgileri aşağıda özetliyorum. 1946 senesinde İstanbul da doğdum. 1935 senesinde bir kalp . krizi neticesi doktorların istirahat tavsiyesi üzerine evde resme başladım. Hocalarım Nazmi Ziya, Lepolod-Levy. Asistanları Zeki Kocamemi, Cemal Tollu. Ve gravür atölyesinde Sabri Berkel beylerdir. Gravürlerim o zaman çıkan "Aile" dergisinde devamlı yayınlandığından gravürcü olarak tanındım, tik uluslararası sergiye iştirakim Cemal Tollu, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Mahmut Cûda'nm da katıldığı 1952 Lugano siyah-beyaz nergisidir. "Bundan başka yurt dışında tertiplenen muhtelif karma sergilere ve 1960 Tokyo 3" İnternational Biennale'ine katıldım, Yemler Grubu ressamlarındanım. Resimlerim, Resim Heykel Müzesi ve muhtelif yerli ve yabancı koleksiyonlardadır." (1969) Ne kısa yanıt, notlama, alçakgönüllü ve gerçekçi özetleme Sence. Bu mektubunun elime geçtiği sıralarda. İstanbul Resim Heykel Müzesinin bir katalog benzen yayım ortalıkta dolaşıyordu ve karıştırdığım sayfalarında, gravür kesiminde özellikle. Senin adını görememiştim de Sen. bir karşılaşmamızda tanımı güç, belirsiz bir gülümseme ile bu olayı geçiştirdin. Bir de bu yüzden bir kaşık suda büyük gerginlikleri yaratan kimlikleri düşünüyorum. Sen İstanbul'lar çiziyordun dilediğince. Ayasofya ve Sultanahmet, Dolmabahçe Camii, İstanbul'dan manzara.. Sonra İstanbul Resim ve Heykel Müzesi için bir başka kitap/katalog yayınlandı ilkler arasında. Yerini verdiler. Ne var ki, bu yayın ve benzerlerinde niteleme ve tarih yönünden gene yanlışlar içinde değerlendirmekten, çekinmediler. Ya da ellerinden bu geliyordu, gelebiliyordu. Gene bu katalogdaki tek doğru yargının, çağdaşların içinde Sana bir yer verilerek "Sanat çevremizi hareketlendirenler" arasında sayılmaklığın oldu. Sonra, sonranın sonrası belki yargılamada olmasa bile, doğru bilgi belge bırakmağa dönük notlar verildi üstüne. Doğum tarifin düzeltildi önce. Yeniler Grubundan olduğun belirtildi. Örneğin TBMM için yurt tabloları yapacak 93 ressam arasında Zonguldak'tan resimler yaptığım belgelediler. Atatürk portreleri üzerine de eğildiğini açıkladılar. Gene de yalnız bırakıldın, ressamlar dünyasında. Bereket bir Bâbı Ali yokuşu vardı. Orası Seni bırakmadı hiç. Aile Dergisi, Varlık Dergisi, Yemlik, Yeditepe dergileri ve bunların yayınladıkları kitaplarda desenlerin, kazıresim /baskıların yazılarla birliktelik kurdu, durdu. Aslında bağımsız, özgür sürdürmek isterdin çalışmalarım. Sergilere, karma sergilere katkıdan gen kalmazdın buna rağmen. Yeniler den ayrıldın sonralarda, Azra İnal ile nisan 1950'lerde bir sergini anımsıyorum. O zamanlarda "Bilhassa gravürleri ve İstanbul'un köşe bucağından verdiği manzaralar ile temayüz etmiştir" dediler bir ufak yazıda. Ufak ufak yazılar, bunlara karşın, boyutları çokluk ufak yapıtlarla bir büyük İstanbul halısı dokudun. "Tophaneden" kazıresmini düşünüyorum. İstanbul'un bulutlarını gözleyeceğim yeniden. Senin çizdiklerine benzeyenler çokluktadır. Sait Faik deyişince "Namuslu çiziyor, İstanbul'u yeniliyordu bir akşam üstünde yakalayacağım. Karakaş Usta, bir bakıma saf yüreğindekileri hocalarından günümüze getirirken gözlemciliğinin gelecek özleminde, öylesine düğümler attın ki, elbet akşamlardan birinde ölecektin. Duvarımdaki 12x10 cm. boyutlu "Genç yorgun işçiler" yapıtında bir sigara dinlenmesinde bir türkü mırıldanıyorlar sanki. "Akşam oldu, yakamadım gazımı" *Cumhuriyet Gazetesi 03/04/1977 edebiyat sohbetleri'nden alıntıdır. |
||