|
Resim Sanatımızın her dalında güzel bir mevsimdi Fethi Karakaş - Nuri İYEM Onu Leopald Levy atölyesinde tanıdım. Hikmet Onat ve Çallı İbrahim atölyelerinden arkadaşım olan Kemal Sönmezler, Fethi Karakaş'ı (Yemler Grubu'na ) almak için epey uğraşmıştı. Çelimsiz, zayıf ve kimi yiyeceklere karşı şaşırtıcı alerjisi olan, dal gibi ince ve de zarif bir insandı. Çok da sevimli idi. Hele arkadaş oldunuz mu, onu daima aramak, görmek isteğini içinizde duyacağınız Dır gençti,1940 yılında. Dağıldığı güne kadar Yeniler Grubu'nun bütün sergilerine katılmış ve resimleri ile, hak ettiği bir üne kavuşmuştu. Sait Faik Abasıyanık' tan Behçet Necatigil' e, Oktay Akbal'a, Salah Birsel 'e, Cahit Irgat'a, Mücap Oflu' ya Ercüment Behzat Lav'a, Fazıl H. Dağlarca'ya ve daha nicelerine, sevgi, kardeşlik, dostluk, saygı (dolu bağrını cömertçe açmış, kendisinden kitaplar için istenen resimlerini bol bol dağıtmıştı. Doğrusu eşine az rastlanır bir sakin ve çelebi kişiliği vardı. Karakaşlar babadan kalma iki küçük ahşap evlerinin biri Feriköy'de, diğeri de Beşiktaş'ta idi. Her ikisine birçok kez gitmiştim. Daima bir küçük odayı atölye durumuna getirir, orada çalışır, dostlarını da orda ağırlardı. Bir ara Beşiktaş'taki evinin altında, o küçük dükkânda bir ufak galeri ve kitapevi açmıştı ya, sonra ne oldu? Bilmiyorum. Yağlı boya resimde, gravürde, litada, linolyumda gerçekten güçlü ve çok başarılı idi. Verimli çağında birçok ozanımızın şiirlerini yukarda saydığım türlerle çok güzel bezedi. Resimlediği kitapları rastlantı sonucu gösterdiğimiz hemen her Avrupalı sanat adamı, aşağı yukarı şu anlamda onun üstüne değerlendirmeler yaptılar: Ne yaptığını çok iyi bilen ve doğulu kalmayı başaran usta bir ressam. Ne yazık ki, Fethi Karakaş'tan sonra, bir uzun zaman illüstrasyonlarda, tıpkı Avrupalılar gibi işler yapmayı marifet saydık. Sonraları oyma yolu ile yaptıklarının renkli baskılarım da başarı ile uyguladı. Pek çok denemeler yaparak kendi buluşları ile gerçekleştirdiği birbirinden güzel renkli baskılarım, o günleri yaşayanlar bilirler. Hasılı, resim sanatımızın her dalında bir güzel mevsimdi. Karakaş ve hepimiz ona umutla bakar, doruklara çıkacağını düşlerdik. Nitekim bir bankanın açtığı ve Avrupa'nın sayılı eleştirmenlerinin jüri üyesi üyesi olduğu resim yarışmasında, ikinci olduğu gün onun bizim gözümüzdeki değerinin yanlış yargılara dayanmadığını görmüştük. Halk ressamlarının icradaki acemiliğine bürünmeğe uzaktan çağrışımlı bir tutum ve davranışı vardı resimde. Hiçbir yapmacıklığa düşmeden ve kökü halk ressamlığına bağlı kalmakta direnen doğrusu büyük hüner isteyen bir güçlü icradır Karakaş'ınki. Her gün biraz daha işini olgunlaştıran ve başarılarını pekiştiren Fethi Karakaş'a, sonraları ne oldu , bilemiyorum? İzleyemedim de. Yaşamını sürdürmek için girdiği bir işte, alabildiğine içine kapanarak, o günlerdeki çevresinin tümünü yavaş yavaş adeta terk etti. Tutkusunun böylesine sönmesine, kolu kanadı kırılmış çaşıtı bir kenara çekilmesine, elbet bir sürü nedenler vardır. Dün onun da yaşamdan çekildiğini öğrenince gerçekten çok sarsıldım. 1940'larda başlayan ve epey uzun sürmüş arkadaşlığımızı anımsıyorum şimdi: Asmalı Mescit'teki ortak atölyemiz, grup sergilerimiz, resim çalışmak üzere boya kutuları ile İstanbul'un hemen her yöresindeki yürüyüşlerimiz, akademi atölyelerindeki çalışmalar kavgalarımız ve sonra karşılıklı özür dilemeğe, bir daha birbirimizi kırmamaya söz vermeğe giriş misken, kavgayı tekrar tazelemelerimiz. Asmalı Mescit'teki Elit Kahvesi, Sait Faik Abasıyanık'ın bizim aramızdan yalnız ve yalnız Fethi Karakaş' a tabii çok seyrek olarak kahve veya çay ısmarlaması, Beyoğlu balık pazarındaki meyhaneler ve de Mösyö Lambo. ... Eh, işte artık uçup gitmiş o günlerin sadece kırık dökük anıları. Düşünüyorum da Fethi Karakaş gibi, hepimize büyük umut vermiş ve kendisinden daha birçok başarılar beklediğimiz bir sanatçının hevesleri nasıl kırılır? Bir uzun zaman, çılgınca sevdiği ve uğruna en güzel yıllarını harcadığı sanatından, nasıl olur da ayrı yaşayabilir? Resim yapmanın ona verdiği mutluluğu acaba başkaca hangi uğraşı veriyordu? Bunların hiç birini bilmiyorum. Bildiğim tek şey Karakaş'ın bir süre öncesi, ona yaşama sevinci sunan o büyük aşkı, resim yapma heyecan ve aşkını yitirdiğidir. Elden ne gelir? Ölüm hepimizin başında. Ama bir birimizden ayrılmak, bir daha buluşmamak üzere birer ikişer toprağa karışıp yok olmak. Alışılabilecek acılardan değil. Bu eski arkadaşımın resim sanatındaki tutum ve davranışından biraz daha söz etmeliyim. Sergiler açmak üzere gruplaştığımız günlerde topluluğumuza 'İSTANBUL MEKTEBİ" adını koyun demişti Leopold Levy. Ne varla, o sıra bu isim bizlere çok iddialı gibi geldi. Gerçekten hepimizde bir alçak gönüllülük vardı. İddialı çıkışlardan kaçınıyorduk. Herhangi bir isme değil, gönlümüzün sesine kendimizi bırakalım diyorduk. Kendimize İstanbul Mektebini uygun görsek kimi sevgili meslektaşlarımız bizim Ankara'ya karşıt olduğumuzu söylemeğe kadar vardırırlardı işi. Bunu düşündüğümüz için (Yeniler Gurubu) adını seçtik Ama Leopald Levy haksız değildi. Gerçekten hepimizde yüreklerimizden gelen bir sesle çevremizdeki yaşamdan esinlenmek eğilimi vardı. Bilgiçlik taslamalardan ve hele modernizem gösterilerinden kendimizi uzak tutmaya çok dikkat ediyorduk. Bir Fransız ressamı olan A. Lhote'un ya da Almanya'da bir ressam olan Hofman'ın, resim kural lan ile Türkiye'de resim yapmayı çevresine üstünlük, büyüklük taslama hastalığı Şifa bulmaz bir hasta olarak görüyorduk. Bizim (Yeniler) adım serişimiz, sadece "Yeni kuşak" anlamında idi. Hoş bu ad bile ağabeylerimiz durumundaki meslektaşlarımızı çileden çıkarmaya yetmişti. Evet işte o günlerde kaç kez, Fethi Karakaş' ın bir çok çalışması, bir gravürü, Feriköy'den bir görünüm resmi karşısında Leopold Levy'nin coştuğunu ve İstanbul Mektebi dediği resme bir örnek olabilecek nitelikte bulduğunu anımsıyorum. Evet Fethi Karakaş da sonraları düzen abartmalarına renklerde sert ve çatışan bağdaşımlara, kimi de uyum karşıtlıklarına ve de biçim bozmalara varan çıkışlar yaptı. Gerçek şu ki yaptıklarının tümünde yine o temel tutum ve davranışını hiç elden bırakmadı. Daima yüreğinden geldiği gibi ve hep çevresinden, yurdundan aldığı esinlerle yaptı, her ne yaptı ise. En coşkun ya da en sakin olsun, tüm resimlerinde bunu gördük hep. *Politika gazetesi sanat bölümü 19/03/1977 alıntıdır. |
||